GÜL İLE BÜLBÜL VE YAHUT AŞIK İLE MAŞUK

Bugün kendimi tam 11 yıl geriye götürdüm. Üniversitedeyim. Eski Türk Edebiyatı dersi sınavında. Soru kısmında şunlar yazılı.
Bülbüller öter, güller açar şad gönül yok.
Hiç görmemişiz böyleliğin fasl-ı baharın (Ş. Yahya)
Yukarıdaki beyiti açıklayınız diyor. Başlıyoruz yazmaya. Ek Kağıtlar, ek kağıtlar... İki tane dizecik ama anlat anlat bitmiyor ifade ettikleri. Bir ara o kadar içime işlemişti ki Divan Edebiyatı, birkaç tane beyit bile yazmıştım. Ama şimdi hatırlamıyorum ne ya da nerde olduklarını.
Konumuz anlaşıldı sanırım: Divan Edebiyatı. Diğer adıyla Yüksek Zümre Edebiyatı. Çünkü buradaki eserler toplumun sadece elit kesimine hitap etmektedir. Daha önceki bir yazımda bilim sanat ve felsefenin toplumun sadece ayrıcalıklı bir kesimin tekelinde olduğunu söylemiştim. Bu da bu sözlerimi destekliyor. Yüksek Zümre Edebiyatı'nın temel konusu aşktır. Şair aşık olsun ya da olmasın bu konuyu işlemek zorundadır. Divan Edebiyatı katı kuralları ve disiplini olan bir edebiyattır. İslamiyetin etkisiyle Arap ve Fars kültüründen etkilenmeye başlıyoruz. Bu edebiyatla da böylece tanışıyoruz. Bu edebiyatta konu: Aşık (seven,bülbül), maşuk (sevgili,gül) ve rakip arasında gelişir. Sevgili güzelliği ve kaprisiyle aşığa devamlı hükmeder. Eziyet etmek, cefa çektirmek, nazlı ve ilgisiz davranmak sevgilinin başlıca özellikleridir. Aşık ise her şeye rağmen sevmekten vazgeçmeyen, sevgilinin tüm eziyetlerine seve seve katlanan onun kulu, kölesi durumundadır. Aşık aşk derdiyle yatan bir hasta; sevgili ise dermanı elinde bulunduran bir tabiptir. Aşığın en korktuğu şey sevgilinin ona eziyet etmesinden vazgeçmesidir. Çünkü bu durum, sevgilinin aşıktan yüz çevirmesi ve bütün ümitlerin tükenmesi anlamındadır. Asla bir vuslat söz konusu değildir. Kavuşma olmadığı için de aşk daha da yücelir bu edebiyatta. Divan Edebiyatı'nda sevgili tipi hiç değişmez. Sevgili selvi boylu, ince belli, siyah uzun saçlı ,siyah gözlü ve benlidir. Sarışın ya da kumral bir sevgili tipi yoktur. Kılıç gibi keskin bakışlar şu şekilde tasvir edilir. Kaşlar yay, kirpikler oktur. Yaydan atılan ok, sevenin tam kalbine isabet eder her defasında. Divan şiirinde toplumsal konular işlenmez. İslamiyet'in etkilediği bu edebiyat şairlerinin birçoğu ilahi aşkı işlemiştir. Ancak Divan Edebiyatı'nın en büyük şairi kabul edilen Fuzuli, bunlardan farklıdır. Fuzuli eserlerinde beşeri aşkı işlemiştir. Bu edebiyatın en önemli nazım birimi beyittir.
fuzuli'den
Ger derse Fuzuli ki güzellerde vefa var
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır.
...
Canı canan dilemiş vermemek olmaz ey dil
Ne niza eyleyelim ol ne senindir ne benim
...
Zülfüne kalsa perişan eylemezdi dilber
Onu da tahrik eden badı sabadır. ( Badı saba:Sabah rüzgarı)
...
Gülün güzelliğini bülbülden başka kim bilir
Benim ab-ı hayatım senin bitmez sevgindir. (ab-ı hayat:ölümsüzlük suyu)
Baki'den
Vaslın dilersi çün dedin lutf edeyin
Yarın dedin,bir gün dedin,ferdalara saldın beni
Nabi'den
Bende yok sabrı sükun, sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre.
Şiirlerin toplumsal yanı yok dedik. Edebiyatta yıllardır süre gelen bir tartışma "sanat sanat içindir" mi, yoksa "sanat toplum için midir?" tartışması. Hala yanıtlanamadı. Eskiden sanat sanat içindir, görüşünü benimsiyordum. Yani sanat sadece aşktan, bahardan, çiçeklerden bahsetsin. Bu şiirleri de yalnızca entelektüel insanlar anlasın, diyordum. Ama hayır, sanat toplum için yapılmalı. İnsanların çektiği sıkıntılar, yaşanan adaletsizlikler, iktidarın kusurları, sistemin eşitsizlikleri edebiyatta da, diğer sanat dallarında da yer almalı. Belki bizi güzel hülyalara sürüklemeyecek ama iyi bir şey yapmış olacak.