3 Ekim 2012 Çarşamba

YABANCILAŞMA



 Devir çıkar devri. Herkesin birbirinden maddi bir beklentisi var. Birçok insan, eğer faydasına değilse birine iyilik yapmak için kılını bile kıpırdatmıyor. Bazıları da cennette kendine güzel bir mekan için iyilik yapıyorlar. Bu da bir şekilde menfaate giriyor işte. Aileler bile çocuklarını, "belki bir gün adam olur da bize bakar" mantığıyla yetiştirmiyorlar mı? Tabi ki yaşamak için paraya ihtiyacımız var. Fakat ona bu kadar değer vermek, onun esiri olmak bu kirli sistemin bize yansımasıdır. Eğer paraya bu kadar çok ihtiyaç duymasaydık. Yani yemek, içmek, giyinmek ve barınmak bedava olsaydı. Böyle maddiyatçı insanlar olmayacaktık. İnsanlar o zaman gerçek sevgiyle tanışacaklardı. Dostunuz, sevgiliniz , aileniz sizi konumunuz ya da maaş bordronuz için değil; sahip olduğunuz özellikleriniz için sevecekti. İnsanların en çok şaşırdığı haber türleri arasında ilk sırayı: "anne baba katili evlatlar" ve "yeni doğmuş çocuğunu cami avlusuna bırakan anne babalar " alır sanırım. Şimdi artık bu insanları da çok fazla suçlayamıyorum. Sistem insanı öyle bir canileştiriyor ki, para için, daha lüks bir yaşam için her şey yapılabiliyor. Yine karamsarlığım üstümde aslında ben size "yabancılaşma" konusundan bahsedecektim. Ama birden parmaklarım klavyede bunları tuşladı.
 Yabancılaşma, kapitalist sistemin yarattığı insanın kendi doğasına yabancılaşmasıdır. Kapitalist sistemde yaşayan insan  kendine, emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Ben bunu kendi adıma işim konusunda çok yaşıyorum. Örneğin okulda bir dersin boş geçmesi hem öğrenciler hem de öğretmenler için sevinç konusu oluyor. Toplum olarak çalışmaktan hoşlanmıyoruz. Çünkü para için çalışıyoruz. Yani yemek içmek için. Tekrar edeceğim ama  eğer bu ihtiyaçlarımız zaten karşılanmış olsalardı. Biz ne için çalıştığımızı bilebilseydik yaptığımız iş bize bu kadar zor gelmeyecekti. Marks'ın dediği gibi sürekli aynı işi monoton bir şekilde yapmak yerine farklı konularda da eğitim alabilseydik.Yeni, hiç denemediğimiz hobilerimiz olsaydı. Örneğin sebze yetiştirip, kara kalem tablolar çizseydik. Kendi oturma grubumuzu yapalım demiyorum ama en azından çivimizi duvara kendimiz çakabilseydik. İnanın daha mutlu olacak ve mutluluğu karşı cinste daha az arayacaktık... ( Ben de biraz önce maddi bir konu yüzünden annemle tartıştım. Annemin gönlünü alırım o sorun değil de asıl sorun ilhamla çalışan bir yazarım nasıl olacak böyle? Bilemiyorum. )



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder