ÇOK GEZEN Mİ BİLİR,ÇOK OKUYAN MI?
Bu cümle Türkçe derslerinin klasik münazara konusudur.Öğretmen bu tarz, net cevabı olmayan bir konuyu iki farlı gruptaki, ağzı iyi laf yapan öğrencilere paylaştırır.Hangi taraf iyi savunursa konusunu, doğru cevap bu seferlik o grubun savunduğu cevaptır.
İstanbul-Kocaeli yolculuğum sırasında "bu konuda bir yazı yazsam güzel olur." dedim kendi kendime.Tabiki söyleyeceklerim her yazımda olduğu gibi tamamen öznel düşüncelerden oluşacak.
Çok okumak gerçekten değerlidir.Bakış açınızı genişletir,yorum gücünüzü arttırır ve kelime hazinenizi çoğaltır. Bu saydıklarım hiç azımsanacak konular değildir. Fakat bana sorarsanız "çok okuyan mı, çok gezen mi bilir?" sorusuna: " % 49 çok okuyan, % 51 çok gezen bilir." Cevabını verirdim sizlere. Afrika hakkında on tane kitap okudum diyelim, Avusturalya'da ise on gün kaldım. Hangisini daha iyi tanımışımdır?
Şimdi asıl konuya geliyorum.Doğuya hiç gitmemiş, oranın havasını içine çekmemiş, oralı biriyle hiç konuşmamış, orada ne yenip ne içildiğini bilmeyen kişiler, nasıl oluyor da doğu hakkında yorum yapabiliyorlar.
7 yıl orada yaşamış bir insan olarak, sadece gözlemlerime dayanarak söylüyorum ki, söz konusu olan bölge yıllarca bilinçli olarak geri bırakılmış. Oradaki insanlar ağaların ellerine teslim edilmiştir. İstanbul 2012 yılını yaşıyorsa eğer, doğuda birçok ilde 1950'li yıllar yaşanıyor.(Abartıyorsun diyenler varsa, mesela kız kardeşim öyle diyor) doğuda hala birçok çocuk yalın ayak gezerken, buradaki çocuklar ise Convers'lerle geziyorlar. Batının köyleri bile doğunun ilçelerinden daha iyi şartlarda . Eğer doğu-batı, yani Kürt-Türk sorununu halletmemiz gerekiyorsa önce aradaki bu zaman farkını bitirecek eşitlikçi bir düzen getirmeliyiz. Böylece ortada ne Kürt milliyetçiliği yapan partiler kalır ne de, bu partinin bayrağını görünce ondan öcü gibi kaçan insanlar.( Size önceki yazımda bir yürüyüşe katılacağımı söylemiştim.Oldukça apolitik olan bir arkadaşım BDP bayraklarını görünce bu tepkiyi verdi ) Hepimiz kardeşiz diyoruz. Kardeşimizden nefret ediyoruz. Evet, hepimiz gerçekten kardeşiz. Aynı anne babadan doğduk. Öyleyse eşit miras hakkımız olmalı. Peki o zaman niye İzmir'de doğan Tuğçe, "baba bana bisiklet al diyorken, Van'da doğan Ayşe, "baba beni okula gönder"diyor?
Güzel yazı olmuş. Ama sana şu soruyu sormak isterim. Sen yedi senedir oradaydın. Bu yazıda ifade ettiğin ve "bildiğin" şeyleri oraları gezerken mi elde ettin yoksa burada bir şeyler okuduktan sonra mı? Veya oralarda gözerken bu yazıdaki Serra'ya ne kadar yakındın?
YanıtlaSil