6 Ağustos 2012 Pazartesi

AYRILIK
  Google'a ayrılık yazdım. (Neden ? diye sormayın) Karşıma ayrılık.com çıktı. Ayrılık acısı çeken insanlara yardımcı olup, bu zor sürecin daha kolay atlatılmasını sağlıyorlarmış. "Ekonomik bir kaygımız yok." diyorlar ama buna inanmam imkansız. Hatta kurucusu çok sevdiği kız arkadaşından ayrıldıktan sonra böyle bir işe kalkışmış. "Vay be!" dedim. "Teknolojiye bak." Bilgisayar çağında olduğumuz su götürmez bir gerçek. Bir arkadaşıma ayrılık konusunda uzunca bir süre amatör terapilerde bulundum. Ama ateş düştüğü yeri yakıyor işte. Bırakın hayatı paylaştığımız insandan yoksun kalmayı, beslediğimiz bir hayvanı ya da çok sevdiğimiz bir  eşyayı kaybetmek bile insana nasıl acılar veriyor. Günlerce onun boş olan yerine takılıyor gözlerimiz. O kişi hayatımızdan çıkınca sürekli bir paranoya başlıyor. O olsaydı şöyle yapardı, bu durumda şunu derdi gibi cümleler sık sık yineleniyor. Şimdi ilk ayrılık tecrübemi hatırlıyorum da yatağa yatıp hüngür hüngür ağlamıştım. Bir de çok kilo vermiştim. Bu ajitasyon hali biraz da alışkanlıklardan kopamamaktan ileri geliyor sanırım. "Bundan sonra ne olacak?" sorusu sürekli beyni kurcalıyor."Ben nerde yanlış yaptım?" diyerek yapılan bitmez tükenmez ilişki analizleri, otopsileri...Bir de benim ve birçok insanın en büyük kabusu yalnız kalmak. İşte nihayet kaçınılmaz son, depresyon durumları...Şimdi de ayrılıktan sonra ( 6 ay ila 2 sene arası)  yaşanacakları düşünelim. Bir ilişki ayrılıkla sonlanıyorsa zaten iyi gitmeyen mutsuzluk veren bir ilişki demektir.
Suçlu aramak da boş ve yararsız bir iştir.Bir şeyler olmamıştır, eksiktir ve bitmelidir. Daha özgür, hesap verilmeden, baskısız yaşanacak günlere gebedir ayrılık. Birine yaranmak zorunda değilsin. Seni sevsin diye yapmacık olmana gerek yoktur artık. Hiç sevmediğin bir yemeği sırf o seviyor diye pişirme mecburiyeti bitmiştir. Hayatının merkezine onu koyduğun için kaybettiğin arkadaşlarını geri kazanabilirsin. Bir de yeniden aşık olma şansın vardır artık. Aşkın en güzel bölümü olan ilk buluşmayı yeniden yaşayabilirsin. Hatta sosyal açıdan bile daha renkli bir hayatın olabilir. Bu yazıyı okuyanlar yazdıklarımdan sonra ayrılığa özenmesinler sadece iki taraftan da bakmaya çalışıyorum. Fakat içinde sürekli aksiyon olan bir ilişki yaşayacağıma huzurlu bir yalnızlık daha cazip geliyor bana. (Şimdi ben de yine sizlerden ayrılıyorum bu seferki nedenim hayatımdaki karmaşıklıklar. Mutlaka geri döneceğim ama ne zaman bilemiyorum umarım fazla sürmez.)

ÜTOPYAM (Şimdilik)
 Bu yazıda bir görüşümü anlatmak ya da bir fikri eleştirmek istemiyorum.Yalnızca yazı yazayım. Kelimeler dökülsün kalemimden. Ben bir şeyler yapmış olayım. Kendimi de izah etmeyeyim. Süslü cümleler de kurmayayım. Ne bir kitabı inceleyeyim ne de sevdiğim bir şiiri anlatayım. Sadece yazayım. Ne içimi dökmek ne de anılarımı anlatmak olsun gayem. Kelimeleri pervasız, gelişigüzel seçeyim. Kuralları da boş vereyim. Ne imla kurallarını ne de hayatın kurallarını önemsemeyeyim. Yüksek sesle bağırabileyim. Yemek yerken konuşabileyim. Yolda tanımadığım birine "merhaba" diyeyim. O da bana "merhaba" desin ve içinden "bu deli mi acaba?" diye düşünmesin. Hiç ama hiçbir çıkar düşünmeden, "cebimde ne kadar var" ?demeden. "Akşam ne yemek yapayım?" sorusunu sormadan, yollara düşeyim. Nereye gideceğimi bilmeden. Gideceğim yer geldiğim yerden farklı olmasın. Her yer aynı güzellikte her yer eşit. Çünkü içinde yaşayan insanlar eşit. Herkes dost, kimse kimsenin düşmanı değil. Çünkü herkeste her şeyden ihtiyacı kadar var. Sınavlar yok. Fakirlik-zenginlik yok, rekabet yok. Dil din ırk ayrımı yok. Yalnızca insan olsun özgür insan olsun. Tüm bunları yaparken yan gelip de yatmayayım. Çalışayım. Ama neden çalıştığımı da bileyim. Bir şeyler üretmek için çalışayım. Yemek yemek, barınmak ve giyinmek için değil. Ne iş yaptığım önemli değil. Mesela sabah avcılık, sonra balık tutayım, öğlen eleştiri yapıp, akşama da çobanlık yapayım. Bütün bunlar şu an için ütopya. Bunları düşündüm çünkü hayal etmesi bile öyle güzel ki. Bir de yaşaması...Kelimeler kifayetsiz kalır anlatmaya. "Bir yer var biliyorum / Her şeyi söylemek mümkün / Epeyce yaklaşmışım duyuyorum / Anlatamıyorum.... (Orhan Veli bence, farkında olarak ya da olmayarak böyle bir yer için yazmış bu mısraları)

4 Ağustos 2012 Cumartesi

YAĞMUR
 Yağmur...ince ince, sessiz sessiz düşüyor. Her taraf taze toprak kokusu. Gökyüzü içini boşaltıyor sanki. Ben de yağsam yağsam her şeyi döksem içimden. Ağlasam ağlayabilsem hüngür hüngür, için için... Ama hayır olmuyor, tek bir gözyaşı bile süzülmüyor gözlerimden. Yağmuru seyrediyorum yine.Gök kurşuni bir renk almış.Gürlüyor. gürüldüyor, yankılanıyor her yerde. Ben de bağırsam, çağırsam, haykırsam her şeyi, her yere... Ama hayır hiç sesim çıkmıyor. Yağmur kadar güçlü olabilsem, doğa kadar kararlı, gökyüzü gibi cesur
"ya git desem ya da kal"...
  Ağustosun ilk yağmuru bu, İstanbul'a. Ama hayatın ne ilk ne de son yağmuru olacak. Daha ne yağmurlar ne fırtınalar göreceğiz. Hele bir de yağmurdan sonra çıkan o tatlı güneşin ışıltısı insana tam da kendini anlatmıyor mu? Emeklerden sonra gelen başarıya, ayrılıktan sonraki kavuşmaya, ıstıraplardan sonraki sevince benzemiyor mu? Karlar yağacak, rüzgarlar esecek. Ama insan durmayacak değişecek ve gelişecek. Doğayı değiştirmeye onu değiştirirken kendini geliştirmeye devam edecek.
  Hayatımdaki hiçbir kopuştan korkmuyorum artık.Sanki bir kuş tüyü gibi hafifim hatta eğer çok istersem uçabilirim. Çünkü beynimde  "özgür insanın" bilgisi var. Kalbimde bir gün "gerçek insanın" doğacağına dair inanç var.
SİL BAŞTAN
  Bir ara Sil Baştan isimli bir film izlemiştim. Esas kız ve esas oğlan, iki sevgili, sürekli tartışıyorlar. Birbirlerini çok sevmelerine rağmen anlaşamıyorlar. Bu yüzden kız bir kliniğe gidip erkek arkadaşıyla ilgili kafasındaki bütün anılarını sildiriyor. Bunu öğrenen erkek de aynı şeyi yaptırıyor.Olaylar bu şekilde gelişiyor. Filmi izlerken hep sonu mutlu bitecek diye bekliyordum ki. (Her izlediğim filmin sonunu tahmin etme hastalığı olanlardanım.) Hayır, öyle olmadı. Yönetmen ya da senarist çok doğru bir şey yaptı kızla erkek tamamen ayrıldılar. Ben izleyici olarak buna memnun olmadım ama doğru olan buydu. Çünkü iki insan birbirlerini tamamen silmeye bir defa karar vermişlerse eğer, bu iş bitmiştir. Bir ilişkiyi sevgisizlik mi öldürür, yoksa başka problemler mi? Belki de problemler önce sevgiyi öldürüyor. Sevgi bitince ilişki de bitiyor.
   Her masalın sonunda, binbir acılara ve kötü düşmanlara rağmen birbirlerine kavuşan sevgililer için "sonsuzadek mutlu yaşadılar" denir. Ama ne sonsuzluk mümkün ne de sürekli mutluluk.
    Kadın erkek ilşkisi paylaşım üzerine kurulmuşsa, çiftler hayatın getirdiği yükleri karşısındaki için azaltabiliyorlarsa, onu cesaretlendirip destekliyorlarsa neden güzel bir ilişki yaşanmasın ki...Eğer ilişkide sömürü varsa, kadın ya da erkek diğer tarafın da sorumluluklarını sırtlanmışsa. Kişiler birbirlerini özel mülkiyetlerinde görüyorlarsa bu tür bir ilişkiye Engels'in Ailenin Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitabından aldığım bir pasajla cevap veriyorum." Bireysel cinsel aşkın nöbeti kişiden kişiye çok değişir. Özellikle erkeklerde aşkın tamamen tükenmesi ya da yeni bir aşk tutkusuyla yitirilmesi, boşanmayı toplum için olduğu gibi iki taraf için de iyi bir iş haline getirir. Yalnızca insanların boşanma davasının yararsız çamurlar içinde çabalamasından sakınılacaktır." Kitabın en beğendiğim cümleleriydi bunlar çünkü harfi harfine gerçekler.
   Sonsuzadek mutlu olamasakta yanındayken kendinizi huzurlu hissedeceğiniz birini umarım bulursunuz. Diyelim ki öyle biri var öyleyse ona sıkıca sarılın...