29 Aralık 2012 Cumartesi

İYİKİ OKUMUŞUM
 Kitapların hayatımda büyük bir yeri ve önemi var. İlkokul 5. sınıftaydım. Evimize çok yakın olan şehir kütüphanesinde başladı kitaplarla olan ilk ilişkim. Hep masal kitapları okuyordum o zamanlar. Lisedeyken dünya klasiklerine başladım. Klasiklerin yeri ise bambaşkadır benim için. Şimdiki özgürlükçü, eşitlikçi fikirlerime bir alt yapı oluşturdular. Bana yön veren kitaplardan bir liste hazırladım.


 Dört ciltten oluşuyor bu kitap. Marius'a aşık olmuştum okurken. "Bir roman kahramanına aşık olunur mu?" Demeyin önce Marius'u tanıyın derim. İnsanların ne kadar çok yoksul olabileceğini romantik bir tarzla anlatmış Victor Hügo. Ekmek çalıp küreğe mahkum olan Jean Valjean'ın hikayesi

ŞEKER PORTAKALI


Bahçesindeki portakal ağacıyla konuşan Zeze, yaramaz, zeki, duygusal bir çocuktur. Bir çocuğun hayal dünyasının sınırlarıyla tanıştırır sizi bu kitap. Portekizli'nin merhametine hayran kalabilirsiniz. Zeze'yi onun olgunlaşmış acılarını hissedersiniz okursanız eğer.

GERMİNAL


 Bu kitabı okurken insanın karnı öyle bir acıkıyor ki. Buzdolabına koşup içindeki yiyecekleri görünce rahat bir nefes alıyorsunuz. Açlığı çok iyi yansıtmış Zola. Maden işçilerini, patrona karşı yaptıkları grevi ve açlıktan ölen bebekleri okumak size popüler aşk romanları gibi bir zevk vermeyecek ama çok daha değerli başka şeyler öğreneceksiniz.

ÇALIKUŞU


 En sevdiğim Türk romanı. Bir kadının Cumhuriyet'in daha ilk yıllarında Anadolu'daki gerici insanlarla olan kavgasını anlatır bu kitap. Bu insanlar her devirde her yerde hala yaşıyorlar. Kimi zaman Sivas'ta bazen Maraş'ta. Kimi zaman da hemen yanınızdalar.

 
Bu da siyasi kitaplar arasında en beğendiklerimden biri. Sistemi anlamak için adeta bir şifre niteliğinde. Fakat tek başına yeterli değil elbette. İnsanı Matrix'ten çıkarmak için tetikliyor. Matrix'ten çıkmak sadece bir başlangıç...

28 Aralık 2012 Cuma

 YENİ YIL

   Koskoca bir yılı daha  geride bıraktık. Çocukluğumun yıl başı gecelerinde hep büyük bir coşku duyardım. Sanki bir günde geçmiş yılda yaşanmış bütün kötülükler silinecek ve yepyeni, güzel, şans dolu günler başlayacak gibi gelirdi bana. Yirmili yaşlardan sonra tarihteki son numaranın değişmesiyle insan hayatında büyük bir değişmenin yaşanmadığını fark ettim. Böylece yıl başındaki coşkulu hallerimin yerini duygusuz haller aldı. Fakat bu yıl durum biraz farklı. Yine eski coşkulu günlerimi yaşıyorum. Çünkü artık daha bir bilinçliyim. Şansın insana tesadüfen gelmeyeceğini insanın mücadele ederek onu kendi lehine çevireceğini biliyorum. Artık yalnız da değilim. Benimle aynı fikri paylaşan binlerce yoldaşım var. Bir gazetem var her gün okumam gereken. Ve en önemlisi  koskocaman bir umudum var gelecek günlerin daha iyi olacağını müjdeleyen. Bir tek Noel babam eksik. Kim bilir? Bir bakmışsınız ki o da inivermiş evin olmayan bacalığından...

4 Aralık 2012 Salı

EKÜMENOPOLİS, UCU OLMAYAN ŞEHİR

                       
 Çok değil belki bundan birkaç on yıl sonra bu tarz manzaralarla yalnızca sanal ortamlarda karşılaşacağız. Gelecekteki kuşakları düşününce yine de şanslı bir dönemde dünyaya geldiğimizi düşünüyorum. Bir de geçmiş kuşaklara bakıyorum. Avlulu evlerde büyüyen, evinin önündeki ağaçta salıncak sallanan ya da kendi meyve ağacına çıkıp meyve toplayan insanları düşününce de derin bir hüzne kapılıyorum. Çünkü bizim bu saydıklarımıza ulaşabilmemiz için yüzlerce kilometre yol yapmamız gerekiyor. Bir dönem sayborg filmleri çok revaçtaydı bilirsiniz. Bom boş bir arazi, koyu gri   ve siyah karışımı bir gökyüzü, asit yağmurları, deri giyimli genellikle dövmeli insanlar, su kıtlığı bu filmlerin vazgeçilmez unsurlarıydı. Bu filmler hep bilim kurgu kategorisinde yer almıştır. Fakat bence artık gerçeğin ta kendisini yansıtıyor. Ne yazık ki bizi böyle bir dünya bekliyor. Kapitalizm canavarını durduramazsak eğer, ortada yaşayabileceğimiz bir dünya da kalmayacak. Ne kirletebileceğiniz bir deniz ne zehirli atıklar dökebileceğiniz bir nehir. Kesebileceğiniz bir ağaç da kalmayacak, üzerine bina dikebileceğiz bir yeşillik de. Kuşlar, çiçekler, arılar hiçbiri... Bomboş bir arazi gri ve siyah karışımı bir gökyüzü, asit yağmurları... Bir şey olacak yalnızca bir şey: Derin, korkunç, deliksiz bir sessizlik...
  Ekümenopolis Ucu Olmayan Şehir...